top of page

Hikâyemiz

Umutsuzluk, hareketsiz kılar insanı çoğu zaman. Umudu azaldıkça, kanı daha yavaş akar, elleri küçülür, ayakları karıncalanır; yürüyemez, koşamaz hatta konuşamaz olduğunu sanar. Düşünerek değil ama içinde sinsice gizlenmiş bir duyguyla birilerinin onu ataletten kurtaracağına inanır.

 

Sanki öyle bir halimiz vardı. Umutsuzluğumuz elimizi, ayağımızı bağlamamıştı belki ama dilimizi…

 

Aslında daha kötüsü düşünmemize pranga vurmasıydı. Düşünemezsek ne konuşacaktık ki. Konuşsak neye yarardı ayrıca. Bir sürü boş laf. İhtiyacımız olan bu değildi. Düşünerek doğru yargıya ulaşmak, rotayı çizip yola koyulmak, bu yolun er ya da geç bizi hedefe ulaştıracağının bilincinde vakur bir edayla olacakları beklemek iyi olmaz mıydı?

 

Bir yol bulamıyorduk, en azından bizi umutlandıracak bir gelişme bekliyorduk ama karşımıza çıkan, içi havayla dolu ve 100 metre yükseldikten sonra patlayacak bir balondu.

 

Yani 100 metrelik ömrü olan söylentiler bizi umutlandıramıyordu. Aksine ne zaman mesleğimizin itibarının özlük haklarının iyileştirilmesiyle taçlandırılacağına ilişkin bir söylenti duysak, hatta bu yönde bir mevzuat çalışması yapılsa umutlanmıyor, hevesimizi tüketiyorduk. Aslında bu mesleki açıdan örselenmekten başka bir şey değildi.

 

Bundan kötüsü olmayacağına dair inanç, bir portrenin karanlıkta kalmış yüzü gibi tasvir edilen hal-i pür melalimizde bir direnç noktası meydana getiriyordu belki de. Öyle ya, daha kötüsü olmayacağına göre daha iyisi için risk almak zamanı gelmemiş miydi? Bu soru daha fazla kişi tarafından daha sık sorulmaya başladığında kanımız da daha hızlı akmaya başlamıştı.

Örgütlenmek risk miydi? Bir araya gelip düşüncelerimizi sistematik bir çevrime sokup, adamakıllı bir tavra dönüştürmek bizi ateşe atar mıydı, sinirli bir öksürük sesine karışmış, duyduğumuz ilk kapı çarpmasıyla korkulu yüreklerimiz titrer, çil yavrusu gibi dağılır mıydık?

Evet belki eskiden öyleydi ama artık ne kapı çarpmalarından etkileniyor ne de yüksek sesten ürküyorduk. Çünkü mesleğin tecrübesi artmıştı. Önemli olan da kişisel deneyimler değil, mesleğin geçirdiği aşamalardı zaten. Zira yeni başlayan bir arkadaşımız bile mesleğe dair tüm bu birikimi bilincinde taşıyarak geliyordu. Eski, yeni birlikte zafer kazanmalıydık kendimize karşı, uğraşmalıydık yükselmek için, duvarın ardından dağı görmek için değil, bir zıplayışta bulut olmak için…

 

Yıllardır ara sıra toplanıyor, en başta özlük haklarımız olmak üzere kariyerimiz, statümüz, görevlerimiz, mesleğin ileride gelebileceği konum, onu bekleyen tehlikeler gibi konularda tartışıyor, bir şeyler yapmamız gerektiği konusunda birleşiyor ancak hiçbir şey yapmıyorduk. Toplanmak bile önemli bir faaliyetti aslında, sonunda bir tavır sergilenemiyordu ama gelecekte yapılacak çok daha önemli işlerin küçük habercileriydi o toplantılar.

 

2008 yılının başlarıydı. Büyük bir masa ve etrafında, şu anda başka meslekleri icra eden eski meslektaşlarımızın da bulunduğu on on iki kişilik bir uzman, uzman yardımcısı grubu toplanmıştı. Pek çok konu görüşülüyor, notlar alınıyor, görevler veriliyor, daha önceki toplantılarda kararlaştırılan ve o ana kadar yapılması gereken işlerin yapılıp yapılmadığı, yapılmadıysa neden yapıl(a)madığı konuşuluyordu.

Toplantının sonuna doğru bir soru geldi. Dernek kurulabilir mi? Fikirler dile geldi, hukuki durum ve yapılabilirlik tartışıldı, önemi konusunda fikir birliğine varıldı ancak tereddütler yolu tıkadı ve sonunda bir arkadaşımıza bunu araştırma görevi verildi. Bir sonraki toplantıda araştırma görevi verilen arkadaşımız, dernekleşmenin mümkün olduğunu ancak maliyetinin kolayca altından kalkılabilecek düzeyde olmadığını, bunun yanında bazı idari problemlerin de yaşanabileceğini, sonuç olarak; yüksek maliyetine rağmen kuruluşunun mümkün olduğunu fakat sürdürülebilirliğinin çok zor olduğunu söyledi. Bunun üzerine dernekleşme fikri bir süre askıya alındı. Arada bir konusu ediliyordu ama yapılacak işler listesine girmiyordu. Bu böyle bir yıl kadar devam etti.

 

İki bin dokuz yılının bir nisan günüydü, odamda çalışıyordum. Can, (Yahya Can Dura) elinde birkaç kağıtla yanıma geldi ve bana, içtenliğini o kararlı sesine yansıtarak, “bir dernek tüzüğü yazabilir miyiz?” diye sordu. Ben de o güne kadar dernekleşmenin gerçekleşmesi gerektiğine yürekten inanmışlığımla, sanki bu soruyu önceden bekliyormuş gibi “tabii yazabiliriz” diye cevap verdim.

 

Can’ın elindeki kağıtlar örnek dernek tüzükleriydi. Önce onları inceledik, ardından Medeni Kanun, Dernekler Kanunu, yönetmelikler vs. günlerce ilgili mevzuatı inceledik. Özgün bir metin çıkarmaya çabalıyorduk. Dernek tüzükleri birbirine benzer ama bize özel durumları yansıtamazsak sonraları sıkıntı yaşayacağımızı biliyorduk. Ayrıca mevzuata göre tüzükte olması ve olmaması gereken o kadar çok şey vardı ki bu ayrıntılarla uğraşmak çok zamanımızı aldı. Üç günde bitireceğimizi düşünürken üç haftada bitirebildik. Oldukça yoğun olan daire işlerimizden fırsat bulduğumuz zamanlarda tüzük yazıyorduk, gecikmede bunun da payı vardı.

 

İşte böyle bir başlangıç hikayesinin bizce en önemli kısmıydı tüzük hazırlama. Ortaya bir metin çıktığında nasıl sevinçliydik, hiç unutamam. Çünkü her şey hazır gibi geliyordu bize. Şimdi kolayca görebildiğimiz ama o zaman öngöremediğimiz bir dolu eksik, dernek kuruluş dilekçesini vermeye ve mesleğimizin gururu olacak bir sivil toplum kuruluşunun hukuki hayatını başlatmaya engel değildi. Altı il planlama uzmanıydık, gerekli evrakları ve tüzüğümüzü özenle dosyalayarak o zamanlar Ulus’ta Hacı Bayram Camisinin karşısında bulunan Ankara Valiliği binasında hizmet veren İl Dernekler Müdürlüğüne başvurduk, gerekli işlemler tamamlandı ve Derneğimiz kurulmuş oldu. İki bin dokuzun haziran ayının üçüncü günüydü…

Fatih NAMLI - Dernek Başkanı / İl Planlama Uzmanı (Ankara Valiliği)

 

Kurucularımız
 

Ekran görüntüsü 2024-05-16 172720_edited

Fatih NAMLI
Dernek Başkanı
Kurucu Üye - İl Planlama Uzmanı

Doç. Dr. Yahya Can DURA 
Dernek Başkan Yrd. - Kurucu Üye

  • Youtube
  • Facebook
  • LinkedIn

Yönetim Kurulu

  1. ......

  2. ......

  3. ......

  4. ......

  5. ......

Denetim Kurulu

  1. ......

  2. ......

  3. ......

  4. ......

  5. ......

bottom of page